Merkezi Otorite Tarihi
Her şey dünya genelindeki genel çalışma temposu içerisinde kendiliğinden ortaya çıkan ama ilk başta maiyeti anlaşılamayan bir durum olan tatminsizlik ve sıkıntıdan doğmuştu. Başlangıçta yetenekli bir gurup insan gayet masumane bir biçimde bir araya geldikleri sanal ortamlarda düşüncelerini paylaşıyorlardı. Ama zamanla çeşitli bahanelerle kontrol edilmeye çalışmalarına verdikleri tepki ile dikkatleri üzerlerine çekmeleriyle başlayan zıtlaşma bu insanları radikal noktalara itmiştir.
Dünya genelinde bilgi paylaşımının kolaylaşması ile bunu kendi çıkarları için kullanan devlet, şirket ve şahıslara karşı düzensiz olarak başlayan ama zamanla baskı ile doğru orantılı artan ve gelişen başkaldırı, belirli bir seviyeden sonra çok iyi organize olmuş, bu mücadelenin ara yüzü olan gelişmekte olan iletişim sistemi nedeniyle de çok iyi gizlenmeyi başarmıştı.
Sonradan da ortaya çıktığı gibi direnişin önderleri teknolojiyi en iyi geliştiren bağımsız çalışanlardı. Aralarında sadece dolaylı bir iletişim vardı. Ve mantık konusunda çok yeteneklilerdi. Bu insanlar direnişlerini son derece başarılı bir şekilde yayarak piramidin yüksek kademelerine kadar yükseltecek ve bir gün toplumun elitleri arasında kendilerine son derece sağlam bir yer bile edineceklerdi. Bu aşamada bile toplum tarafından düşman ad edilmiyordu bu insanlar. Dünya genelinde başlayan bilgi toplumu kavramını daha da ötelere götürerek ve geliştirilen bilginin sermaye bağlantılarına takılmadan kullanılmasını istemeleriyle artık dünya için bir düşman ilan edildiler.
Sermayenin değeri olan zenginlikler arası fark kavramını sermayeye karşı kullanarak giriştikleri kamuoyu savaşını da başarı ile kazanıp kendilerine atılan çamurlardan da kurtulmaları ile önceleri yüksek kademelerde olmasa da toplum genelinde saygın bile denebilecek bir yer edinmeyi başardılar.
Yöneticileri gerçek birer dahi olan bu insanlar zamanla toplumu kazandılar. Bilgi toplumun doğasını iyi kavrayan bu insanlar geleneksel yöntemleri de bakışları da elemeyi başardılar. Bazıları sonradan sermaye ile anlaşmalarını kuşkulu bulsalar da bu aşamadan sonra her şey çok daha kolay olmuştu. Zamanla bu insanlar dünya genelinde başlatılan “sorunları çözün” baskısından ve tuzağından akıllıca manevralarla kurtularak gelenekselcileri anlamadıkları ama kendilerinin çok iyi bildiği mecralarda boğmuşlar ve dünya genelinde başlattıkları politikalar ve sonunda da hükümetlerin fiili katılımları ile bir ütopyadan bir gerçekliğe dönüşen hayallerini resmi olarak inşa etmişlerdir.
Aslında her şey yaşanırken doğru dürüst fark edilememiştir. Ancak şimdi aradan geçen bunca zamandan sonra dikkatlice bakıldığında daha net bir biçimde fark edilebilmektedir. Buna zamanla daha iyi anlaşılmış da denebilir. Böylece önceleri kaba ve yaptırımı olmayan ama zamanla tavsiyesi bir zorunluluğa dönüşen dünya çapında itibar sahibi bir global idareye doğru kayan bir yapı meydana gelmiştir. Buna çeşitli isimler yakıştırılsa da aslında en doğrusu “Merkezi Kurul” dur.
Merkezi Kurul kendi yordamlarını ve sistemlerini geliştirerek dünyayı kendi istediği bir şekilde yönlendiriyordu. Ülkeler başlangıçta gayri resmi sonrada resmi olarak katıldıkları bu ortaklıkta hep fayda buldular. Hepside modern olmak isteyen ileri görüşlü liderleri olan ülkelerdi. Ama birçok ülkede yarı bağlanmayı seçmişti. Merkezi otorite akıllıydı ve zorlama olmadan tam bağlanan ülkeleri ekonomiyle ödüllendirirken yarı bağımsızları ortak çıkarlar çerçevesinde yönlendiriyor ancak iletişimi de kesmiyordu.
Memnunlar memnun olmayanları etkiledi ve sonunda dünyanın 2/3'ü merkezi otoriteye (katılım dünyasına) bağlandılar. Yeni dünya şekillenirken içeri, yarı içeri ve dış bölgeler olmak üzere dünya üzerinde bugüne kadar görülmeyen tuhaf bir ayrım yaşamaya başladı. Resmi sınırlar konusu ise yerel otorite bazında çok önemli kalmadı ve merkezi yönetimin de çok umurunda olmadı. Dahası bunu da bir araç olarak kullandılar ve ekonomik pasta alanında argüman olarak çok işe yaradı.
Zamanla başlayan refah ve özgür ifade (bu merkezi hükümetin doğuş sebebidir ve bunu her zaman dile getirilmektedir.) ile insanları arzuladıkları yerlerde iş ve yaşam kurmalarına müsaade etmiş, insanların genelde (merkezi otoriteye tam bağlı yerlerde) zengin ve kendi kişisel görüşlerini yansıtan yerlere göç etmelerini teşvik etmiş ve sağlamıştır.
Merkezi idare herkesi tek bir görüş etrafında değil farklı görüşler çevresinde görmek isteyerek bunu hep desteklemiştir. Bunu kullanmayı çok iyi bildiği içinde hep işine yaramıştır. Merkezi
idare (yönetimsel anlamda) içeride hızla gelişen bir teknoloji ve buna bağlı bir özerk yönetim şekli geliştirirken yarı içeri bölgelerde ekonomik ağırlıklı yönetim argümanları ile çıkar ortaklığı temelini esas almıştı. Dış bölgeleri ise bir sürgün ve korku aracı olarak nispeten yumuşakça kullanmıştır. Yarı iç ve dış bölgelere karışmayan ve hiçbir egemenlik istemeyen merkezi idare içine dönük gibi görünmektedir. Aslında kendi mentalitesini geliştirerek dışarıdan çok az bir saldırı şansı bırakan merkezi idare, dış müdahaleleri en aza indirmek için kendi iç yapısını çok hızlı bir biçimde değiştirmeyi de destekledi. Zamanla bunu çok iyi başarmıştı ama kendi içinde -teknoloji bazında- çok farklı radikal yönetimlere izin vermişti. Bu gidişat merkezi hükümet içinde görüş ayrılıklarının ortaya çıktığı ilk nokta olmuştu. Bazı yöneticiler buna karşı çıktı. Ama yarı içeri ve dış bölgeler bu farkları kendi çıkarları için kullanmaya başlamaları ile bu görüş ayrılığı geçici olarak devre dışı kaldı.
Merkezi kurul yönetimsel olarak ve yaşam biçimi olarak da değişikliklere imzasını atmıştı. İnsanlar iç bölgelerde (içeride) “mega şehir” lerde yaşamaktaydı. Yarı içeri bölgelerde ise eski metropollerde ve şehirlerde yaşam devam ediyordu. Dışarı ise kendi idari ve ekonomik
büyümesinin insafına bırakılmıştı. Dünyanın 2/3'ünü kaplamasıyla merkezi idare yarı içeri bölgelerde bir boşaltma ve değişim başlatmıştı. Megaşehirlerin etrafında tarım alanları (uygun olan her yerde) ve yarı içeri bölgelerin olası tehdidine karşı da (siyasi politik ve en sonunda da terör olarak) belirli güvenlik önlemleri almaya başlamıştı.
Asıl olarak kendi içinde teknolojik uygulamalar bakımından da, yönetimler bakımında da ayrılma bu mega city'lerle özdeşleştirilmesiyle (kendi içindeki yerel teknolojik yönetimler) merkezi idare kendi içindeki güçler ayrılığı ilkesini çok ciddi bir şekilde germişti. Daha önce teknolojik radikal yönetimlerin ortaya çıkmasıyla başlayan ayrılık bu noktada tekrar su yüzüne çıkarak düşünce bazında ilk kopmanın yaşanmasına sebep olmuştu.
Kopanlar teknolojik radikal yönetimlere (ki bu radikal yönetimler mutan toplumu ve robotik toplum vb gibi..) karşı olan insan doğasını koruyarak normal gördükleri yaşam tarzını destekleyen insanlardan oluşan “Doğal Görüşçüler” dir. Radikal yaklaşımı reddedip merkezi kurulda ayrıcalık çıkarmışlardır. Daha sonra DNA modifikasyonu ile kendilerini geliştiren,
mutant genom projelerine düşkün “Mutantlar” ve daha sonra da nanoteknolojik robotlar vasıtasıyla yaşamlarını geliştiren “Neonanitçiler”dir.
Merkezi kurulda hakim olan görüş bu radikal görüşlerin dışında kalan başlangıçtaki düşünce kalıplarına sadık kalan çoğunluktur. Aslında çok farklı teknolojik ve uygulaması olan bir çesit inivasyon topluluklarıda vardır merkezi yönetim içerisinde yaşayan. Bu topluluklar genelde radikal çıkışlar yapmayarak, merkezi hükümetin geniş anlayış ve genel görüşler çerçevesinde yaşamlarını sürdürürler. Bu genel görüşler başlangıçtan beri var olan katılımcı ve hoş gören, çeşitliliğe saygılı ve destek veren, bir tarafın diğerlerinden baskın olmasını istemeyen var olan dengenin devamlı korunmasını isteyen “Dengeciler” dir.
Merkezi kurul, başlangıçtaki çekirdek kadronun seçtiği ve toplumlar tarafından kabul edilen ve tanınan kişilerden oluşmaktadır. Bazı gizli üyeleri de vardır ama bu lanse edilmez. Bu gizli üyelerin varlığı, başlangıçta verilen mücadele zamanlarında elde edilen deneyimlerin ve tecrübelerin ışığında alınmış bir karardır. Ama “Mutantlar” bu gizli üyeleri istememektedir.
En son tarafından Paz 28 Ekim 2007, 23:34 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi